Kaleminden



SANDIM, YANILDIM, YANDIM!

SANDIM, YANILDIM, YANDIM!

 

Sandım… Yanıldım… Aşk bir seksek oyunuydu… Yandım!

 

Ben sandım, sen sanrıydın. En saçma sapan düşlere bulaşan sarı, sapsarı bir tutam saçtın. Öptüm, kokladım, sardım sarmaladım. Simsiyah kabusları, sarı saç tellerinde ağartıp, uçuşan düşlere dönüştürürüm sandım. Olmadı… Sanmak başka, gerçek başka bir dünyaymış. İkisi el ele tutuşamayınca gerçeğin en koyu tonunda, elimde kalakaldım bir tek sarı saç telinin kırılgan koynunda…

 

Seksek oynayan iki çocuktu gerçek ve yalan. Bir taraf;  dizlerine kadar şüpheye batmış, korkak, ürkek, riyakar ama konuşkan, diğer tarafta, sessizliğin dilsizliğiyle konuşan,  diz boyu saflığı adımlayan… Sıra kimde diye omuzlarını kaldırırken biri, şaşkın bahanelerle isyan eden mızıkçı bir serseriydi diğeri. Sanmanın kontrolsüz gücüyle avuturken ben kendimi, seksek oynamayı bilmiyordu aslında sanki… Yanınca sanki, kazandı gerçek. Zafer tacını elimle taktım, dudağımın kenarında acıyı seğirterek. Yanıldım, çünkü yandım!

 

Bir masaldık… Ben sultandım, seni sevdalım sandım. Küffarın elinden beni kurtaracak, tutsaklığımı bir leke gibi boynumda taşımak yerine, aşk diye koynuma kazıyacak bir levent sandım… Kadırgaların koca karınlarında kor kor yanan kararlı kollarınla bana koştuğunu sanarken,  senin ayakların suya bile değmemişti belki.  Taptığın, yandığın, uğruna kafes kafes karanlıkları yaktığın kadının olmaktı rüyam. Uyudum, uyandım; bir de baktım, ölümü şerefli kılan zehirli iksirimmiş varlığın. Gazabından korkmak boşmuş cihanın, bir aynada yansırken yarınların, saydam, renksiz yansımalarda kaybolmakmış asıl yangın…

 

Aşk aslında sadece sanmakmış, anladım. Sanmak istediğim yerde, sanmak istediğim kadar vardın! Sen çıyan da olsan, aşkı şakıyan bülbül gibi görmekse niyetim, sessizliğinde saklanıp usul usul aşkın melodisini duyabilirim. Mum ışığıyla ararken mırıl mırıl mırıldanan manasız serzenişlerle, ay aydınlık gökte çığlık çığlığa aşk şarkıları duyabilirim. Ben kendimi uçsuz bucaksız yağmur ormanlarında sanırken, kuru bir dala tutunmuş yeşile hasret kalmış olabilirim. Alelacele bir selamken dilinde seken, ayrılıktan korkan bir dilden sarkan hasret sözcükleriydi duyduğumu sandığım.  Göğe benim için güneşler astığını sanırken ben, ayın ardında saklanıp kalan bir korkaktın sen. Benim güneşim beni ısıtır, benim güneşim yüreğimde ışır… O güneşin göbeğinde aşkın var da o yüzden bu kadar sıcak sanırken, sen ayın karnında yalan uykularında, yalancı masallar anlatırdın. Tek sorun, sen gerçektin, ben sanırdım… İnanmak istediğim tüm yalanlara kanardım… Seni ya da bir başkasını değil, ben en çok kendimi kandırdım…

 

İntikam kemirirken sinsi bir kurt gibi beynini, kalbinde saklanan tanıdık bir aşk var sandım. Şımarık çocuk gülüşlerini görmemekte direnirken, ben sadece görmek istediğim masum çocuğa kandım. Hep inandım… Sana inandım, bana inandım, bize inandım. İnanç sorgulama gerektirmezdi. Koyu gölgelerin altında soluklanan şeytana sorgu sual istemezdi. İnanç arı, inanç masumdu. Ama bir o kadar da saf ve hayaldi. Sanmanın uysal kabullenişi yanında, sözünü daldan budaktan esirgemeyen gerçeğin zindan isyanı gelmedi aklıma. Düzmece yalan hayaller baskındı,  ezbere bilinen gerçeğin katı kıvamına. Vuruşan akışkan şimşek hızında gerçekler ezilip kaldı makbul düşlerin yalan hükümdarlığında…

 

Çoğalmak isterken eksildim, eksilmek isterken çoğaldım. Uçup giden mutlulukları çoğaltıp, umut tarlama ekmek istedim. Ürünümü alınca çoğalacak, yarınlar beni düğün sevinçleriyle çağıracaktı. Eksilecekti çakmak çakmak yanan kızgınlıklarım. Sırtımı verdiğim tepeden güç alacak, mantıksız kabuslara uyumayacaktım. Oysa sadece sanmışım, yeni anladım. Bütün sanrılarımı saydam balonlara doldurup, gökyüzüne havalandırmışım. Ne çoğaldım, ne eksildim. Ben aynı benim. Sadece hayallerimi yitirdim…

 

Sandım çünkü sanmak kolaydı. Sanmak benim elimde bir maşaydı. İster kızgın korları karıştırır dağlardım, ister yanmasın diye elim, dilim, yüreğim; aşka onunla dokunurdum. Maşamı elimde kılıç gibi sallarken güçlü, savururken oradan oraya umutlarımı bonkördüm. Yerli yerine oturtabilmek için tüm duygularımı, el etek öptürdüm sanrılarıma. Geceyi gündüzün, günü gecenin gazabından korudum kendi aklımca. Bohçaların içine dürüp dürüp tıkıştırdığım gerçekler, sıkışıp kalmadı kat kat kumaşların arasında. Gün geldi, an geldi, ki o ana şimdi derlerdi, baş kaldırdı naftalin kokan gerçekler. Naftalin kokmaları zedelememişti  somut, ele gelen acıları. Sandıklara sakladığım, sadece sandığım adam, aslında gerçekti. Gerçek öyle acı dile geldi ki, sanmanın al parmaklı yangın elleri, söküp aldı yarattığım hayal adamın masumiyetini. Gerçekle yüzleşince, sirenler çaldı beynimin tüm kıvrımlarında. Cilveli kahkahalar bıraktı yerini gözü yaşlı dramlara. Bir kobranın dilinde okudum gerçeği sanki. Sandım, yandım, yanıldım…





Diğer Kaleminden Yazıları


SİYASETÇİLER İÇİN ÖZEL EĞİTİM İÇERİĞİ

SİYASETÇİLER İÇİN ÖZEL EĞİTİM İÇERİĞİ Siyasetin her kademesinde görev alan siyasetçilere özel hazırlanmış; diksiyon,beden dili, imaj, protokol kurallarını içeren eğitim ile ilgili detaylı bilgi için lütfen tıklayınız.


TÜRKÇE YAPAY SES PROJESİ

TÜRKÇE YAPAY SES PROJESİ SVOX firması "Türkçe Yapay Ses Projesi" için kadın ses olarak Funda Bilgili'yi seçti. Android telefonlarda kullanılan Türkçe ses Leyla'nın seslendirmeleri Funda BİLGİLİ tarafından yapılmıştır. Uygulama linki için lütfen tıklayınız.


TANER ÖZDEŞ AKADEMİ

TANER ÖZDEŞ AKADEMİ Funda BİLGİLİ; diksiyon, beden dili ve protokol konularında verdiği eğitimler ile Taner Özdeş Akademi eğitmen kadrosunda.


YUPPİ SESLENDİRME VE PRODÜKSİYON

Funda BİLGİLİ, Yuppi Seslendirme ve Prodüksiyon seslendirme kadrosunda seslendirme çalışmalarına devam ediyor. Demolar ve iletişim için lütfen tıklayınız.


ŞİİR SESLENDİRMELERİ

ŞİİR SESLENDİRMELERİ Funda BİLGİLİ'nin sesinden şiir dinlemek isterseniz, youtube kanalını kullanabilirsiniz.



Tüm duyurular için tıklayınız


E-Posta Listesi


Yeni duyurulardan, eğitimlerden, çalışmalardan ve etkinliklerden haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.


Ad Soyad
e-posta